Bir baba için en büyük acı, çocuğunu kaybetmektir. Hayata tutunma çabasının yanında, umutsuzluğa kapılan akıllar, ümidin bile sorgulandığı bir süreçten geçer. İşte bu durumu en iyi yansıtan örneklerden biri, kısa süre önce yaşanan bir olayda karşımıza çıkıyor. Kayıp çocuğunun yıllar önce kaybolmasının ardından yaşadığı derin acı, onu unuttuklarını düşünmeye sevk etti. Ama onun içinde sakladığı büyük bir sır var. “Doktora gitti, gelecek diyorum” diyerek, yaşadığı içsel mücadelenin bir parçasını paylaşıyor. Babaların ve ailelerin kayıplara nasıl dayanabildiğine dair etkileyici bir öykü.
Bir dönem pek çok aile benzer acılar yaşadı, bu ailelerden bir tanesi de, yıllar önce çocuğunu kaybeden bir baba. Olay, kızının kaybolduğu gün başladığında, ailesinin her bireyi bu durumu kabul etmekte güçlük çekti. Kaybolduğu gün, evin içinde yankılanan o korkunç sessizlik, yıllar geçse de babanın zihininde sürekli bir hüzün yarattı. Aillerin çocuklarıyla geçirdikleri zamanlar, yaşadıkları mutluluklar, gözlerindeki ışıltılar artık sadece anılara hapsolmuştu. Yıllar geçtikçe kaybın acısı da kat kat arttı. Bu waitların altında kalmış bir hayat, bir acılı baba, umutsuz bir bekleyiş ve gizli bir sır…
Acılı baba, her sabah güne uyanırken ya da tekrar geri döneceğini düşünerek yudumladığı kahvesinde, kendi içinde bir umut taşımaya devam etti. Ayrıca, yaşadığı duygusal travmayı açıklayan tek bir cümleyle olayın derinliğini paylaşmayı başardı: “Doktora gitti, gelecek diyorum.” Bu cümle, başta pek çok kişi için sıradan bir ifade gibi görünse de, aslında içinde koca bir umut barındırıyordu. Baba, kaybolan kızına asla teslim olmadığını, onun bir gün geri döneceğini, her an bu hayaliyle yaşamaya devam ettiğini belirtiyor. İşte, bu terkedilmiş hayal, aileyi ayakta tutan ve savaşmaya devam etmesine neden olan şey: Belirsizlikte kaybolmuş bir umut.
Gün geçtikçe, yaptığı her şeyin ruhunda bir anlam ifade ettiğine inanan baba, her yerde kızını aradı. Okul yollarından, parklara kadar her anı yaşadı. Anneler, babalar ve komşular toplanarak gözyaşları içinde her gün sokakları aradı; ama bir sonuç alınamadı. Ancak o baba, “Doktora gitti, gelecek” dediği için umudu kaybetmemeyi seçti. Oğlunun ya da kızının kaybolduğuna inanmak yerine, bir gün geri döneceğine inandı. İşte bu bağlamda, kaybın acısıyla dolup taşan bir dadan hayal gücü bütün bir şehri kapsayan bir umudu yeniden yeşertmeye çalışıyor.
Bu hikaye, birçok kişi tarafından duygusal bir kolaj gibi yorumlanıyor. Birçok kişi, bir yolculuğun ya da geleceğin nasıl belirsiz bir duygusal okyanusta akıp gidebileceğini anlayabilir. Babanın içindeki umut, sadece kaybolan çocuğu için değil, aynı zamanda tüm kayıplar için de geçerli. Herkes bir gün kaybolmuş hayallerinin ya da sevdiklerinin geri döneceği fikriyle yaşamaya devam ediyor. Her hikayede olduğu gibi kaybolmuş beş yıllık bir zaman dilimi, acılı baba ile kaybolmuş kızı arasında görünmez bir köprü oluşturuyor. “Doktora gitti, gelecek diyorum” cümlesi ise umutla dolu bir bekleyişe işaret ederken, aynı zamanda kaybın yaralı kalbini de temsil ediyor. Yıllar geçmiş olsa da, düşlerin peşinden koşmayı bırakan bir baba asla olmak istemiyor.
Günümüz dünyasında benzer durumların yaşanması, kayıp hikayeleri ile gelen derin etkiler, aslında hepimizin içinde bir yerlerde bir şeylerin kaybolduğuna dair inancı yeniden vurguluyor. Kaybedilen bir umut, belki de bir gün geri dönebilir; bu nedenle, birçok acılı baba ve anne gibi, her zaman aylardır giden bir umudun peşinde koşmamız gerektiğine inanılıyor. Belirsizlik içinde sıkışmış hayatlar, bazen bir gülümseme ya da tek bir umut cümlesi ile dağıtılabilir. “Doktora gitti, gelecek diyorum” cümlesi, umudun ta kendisi.
O halde, kayıplar her ne kadar derin acılar bıraksa da, geleceğe umutla bakmayı unutmamalıyız; çünkü her kaybolmuş hayatın, bir gün geri dönme potansiyeli vardır. İşte bu düşünce, kaybolmuş bir çocuğun yanında, acılı bir babanın içindeki umut ateşini de yakıyor. Umudun olduğu yerde, belki bir gün kaybettiklerimizle yeniden buluşabileceğimiz inancı da var olmaya devam edecek.