Son dönemde Türkiye’de kamuoyunu derinden etkileyen bir olay, genç bir kadının yaşadığı trajik bir durumu gözler önüne serdi. Liseli Azra, yaşadığı taciz karşısında çaresiz kalmış, son çare olarak tacizcisini öldürmek zorunda kalmıştı. Olay, sosyal medyada büyük yankı uyandırmış ve birçok insan tarafından merakla takip edilmişti. Mahkeme, Azra hakkında verdiği karar ile hem aileye hem de toplumun vicdanına hitap eden bir yol çizdi. İşte Azra’nın hikayesi ve mahkemenin verdiği son kararın detayları.
Azra, 17 yaşında bir lise öğrencisidir. yaşadığı şehirde sıradan bir hayat sürerken bir gün, kendisinin de tanıdığı bir kişi tarafından tacize uğradı. Tacizci, Azra’nın yakın çevresinden biriydi ve olay sonrası genç kızın ruh hali hızla bozuldu. Defalarca kez yardım istemesine rağmen, yaşadığı psikolojik travma ve tehditler, Azra’yı daha da çaresiz bir duruma soktu. Tacizlerine bir türlü son vermeyen bu kişi, Azra’nın hayatında karanlık bir gölge gibi kalmıştı. Bu dönemde Azra, ailesiyle de iletişim kurmakta zorlandı. Ailesinin durumu anlayamaması, genç kızı daha da yalnızlaştırdı.
Yaşadığı korkunç olay sonrası Azra, bir gün kendisini daha fazla savunmasız hissettiğinde bir karar aldı. Tacizcisinin karşısında bir flaş bellek gibi belirdiği o an, onun hayatının dönüm noktası oldu. Azra, elinde bir bıçakla, kendisini savunmaya karar verdi. Olaydan sonra Azra, sadece kendisini değil, diğer genç kızları da koruyacağını düşündü. Fakat, bu kararının sonucunu belki de hiç hesaplamamıştı. Yaşanan kargaşa sırasında, Azra’nın bıçakla saldırdığı tacizci ağır yaralandı ve kısa sürede hayatını kaybetti. Olayın ardından Azra gözaltına alındı ve hayatı bir anda değişti.
Mahkeme, Azra’nın davasında birçok faktörü göz önünde bulundurdu. Savunma avukatları, genç kızın yaşadığı ruhsal sıkıntıları ve olayın arka planını kapsamlı bir şekilde dile getirdi. Söz konusu olayın kadınlara yönelik şiddeti ve tacizi önlemek amacıyla bir sembol oluşturduğunu savundu. Azra’ya desteğini esirgemeyen birçok insan sosyal medyada hashtag kampanyaları başlatarak büyük bir dayanışma örneği sergiledi. Mahkeme, genç yaşta bir kadının bu denli ağır bir psikolojik baskı altında kalmasının suçtan arındırılmayı gerektireceğine ve toplumda farkındalık yaratması gerektiğine kanaat getirdi. Sonuç olarak, Azra’yı savunmasız bir durumda bulunduguna ve eyleminin “tahrik altında” gerçekleştirildiğine kanaat getirerek cezasını erteledi.
Karar, toplumda farklı yankılar uyandırdı. Bir kesim, Azra’nın yaşadığı dramı anlayıp onun yanında dururken, diğer bir kesim ise eylemin ceza gerektirdiğini savunarak ceza verilmemesi durumunda toplumda "şiddete teşvik" edilebileceğini öne sürdü. Mahkemenin verdiği bu karar, cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konularında kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Azra’nın davası, Türkiye’nin cinsiyet eşitliği mücadelesinin bir simgesi olarak tarihe geçebilir. Renkli ekranlar ardında gerçekleşen efsanevi duruşmalar, Azra’nın geleceğini belirleyecek yeni bir dönemin kapılarını açmış oldu.
Bunu yaparken, Azra’nın ve birçok kadının yaşadığı psikolojik ve fiziksel şiddetin ne denli ciddi sonuçlara yol açabileceğini görmek, hepimizin sorumluluğu. Tacizciyi öldüren bir liseli olması ile sadece bir haberi değil, aynı zamanda toplumsal bir yarayı gündeme getirmiş oldu. Tabii ki yaşanan bu olayın ardından, Türkiye genelinde kadınlara yönelik şiddet konusunda yeni yasaların ve yaptırımların gündeme gelmesi muhtemel görünüyor. Mahkeme kararının ardından nasıl bir yol izleneceği ise herkes tarafından merakla bekleniyor.
Azra’nın davası, kadınların sadece fiziksel değil, ruhsal açıdan da ne kadar güçlü olabileceğini gösterdi. Eğer toplum can yakıcı bir tehlike altında kalmışsa, bu konu üzerinde hiç beklemeden bir şeyler yapılması gerektiğini unutmamak gerekir. Sonuçla birlikte, liseli Azra'nın hikayesi, sadece kendisinin değil, binlerce kadının sesini duyurmak adına önemli bir dönüm noktası olmuştur. Umut ediyoruz ki, tüm kadınlar kendilerini güvende hissedebildikleri bir toplumda yaşama hakkına sahip olur.